2 Ağustos 2009 Pazar

Sigara İçenlere Yönelen Faşizme Son

Hiçbir şey söylemiyoruz diye Yeşilaycılara kul olduk sananlara duyurulur:



1) Sigara kötü bir alışkanlık biliyoruz, üçüncü kişilere zarar vermeye hakkımız yok biliyoruz, zarar vermiyoruz da ; ama bu bir yaşam tercihi, bir ifade biçimi olduğunu anlayıp sigaramızdan elinizi çekin.


2)Sigarayı yeni bir zamla Avrupa Birliği standardına (en ucuzu 10 lira) çıkarmak isteyen hükümet üyeleri geliri de o standarda çıkarıverin bi zahmet. (Ülke ekonomisi 2. Dünya Savaşındaymış gibi küçülmüş hamdolsun.) Eger bu zam hamlesini de yaparsanız biz tiryakiler bandrollü tek sigara almayacağız... (bkz: Bir Zamanlar Amerika )

3) Sigara; para, vergi, formüla 1 ve lüküs arabalar olarak bize değil size geri dönüyor, bizi alık sanmayın.

4)Sigara içmeyi övmüyor, yüceltmiyoruz; sigara savaşının sigara içenlerle savaş haline gelmesine de tahammülümüz yok. Bu sigarayla savaşan dernekler yıllık gelirini bi açıklasın! Bi de bu parayı nasıl bulduklarını… Bi de başkanlarına ne kadar maaş verdiklerini… Bi de o başkanların orada ne kadardır oturduğunu…

5) Bir IV. Murat varsa onun mislisi Bekri Mustafa var...Yaşasın Bekri Mustafalar...

6) Atatürk'ün, Necip Fazıl'ın, Nazım Hikmet'in, Cemil Meriç'in, Can Yücel'in, Cemal Süreya'nın fotoğraflarından sigarayı fotoshopla temizletmezseniz hakkımız kalır...

7) Bizi tahkir eden yasaları gözden geçirmezseniz; Türkiye'nin en büyük en üzgün ve en kolay örgütlenebilir topluluğu size oy vermeyecek! Çokça üzgün biraz kızgın olduğumuzu size haber veriyoruz… Bütün sivil toplum kuruluşlarının en sivili olduğumuzu size haber veriyoruz. Kimsenin küfesini sırtımızda taşımıyoruz.

8) Sigara kansere, kanser ölüme neden olur biliyoruz; ama "güneşin altında çürümeyen ne var" sorusuna da sizden yanıt bekliyoruz. Ayrıca hatırlatıyoruz, Aşırı beslenme gut hastalığına, obezite kalp krizine, dünyaya kazık kakma çabası alzaimer hastalığına yol açabilir.

9) Her şey Avrupa dedi diye olacaksa orada oturmayın, Brüksel’in önünü kapatıyorsunuz, asıl görmemiz gerekeni göremiyoruz. Bu kış onlarca lokanta, kahve, çay ocağı, bar kapanacak… Binlerce insan ve onların çocukları acılar çekecek… İcralar ve iflaslar, hacizler olacak… Bu siz sayın yöneticileri ilgilendiriyorsa bunu da haber veriyoruz. Ama sizin işletmelerin rekor düzeyde büyüdüğünü de biliyoruz. Bir Cem Karaca şarkısı kulaklarımızda: “ekonomi liberal hayallah”

10) Sigarayla savaşanların mücadelesine saygımız var… Sigara içenlerle savaşanlara da bir sözümüz var:

O, beyaz, terli ve semirgen elini sigaramdan çek, sigaram ıslanıyor…

11) Sigara yasağını destekleyen sağlıklı yaşam tiryakilerine de ayrıca duyurulur. Bugün sigarayı sağlığa zararlı olduğu için yasaklayanlar yarın yine DAHA SAĞLIKLIK OLALIM diye tüm kuruluşlarda sabah mesaiye başlamadan önce 1 saat sporyapmayı şart koşarlarsa ne yapacaksınız merak ediyoruz.

12) Bugün sigaraya yönelen faşizmin tehlikeli boyutu gerekçesidir. Sağlıklı olmak adına yapılan herşey mübahsa; beli açık ve kısa giyinmenin de çeşitli hastalıklara yol açtığı bir gerçektir. Hatta denize yalnızca mayo ve şortla giymek de sağlık için tehditler barındırmaktadır. Yarın aynı gerekçe ile bunlar da yasaklanabilir. Bu olduğunda da tüm toplumun aynı sukunetle yasaklara boyun eğmesi ne gibi tehlikeler barındırıyor bu gerçeği akletmenizi ve bunun üzerine düşünmenizi bekliyoruz.

13) Tiryakilerin sigara içiyor olması ve yasağa baş kaldırması sigaranın zararlarını bilmediğimiz ve/veya sigara içmeyi özendirdiğimiz anlamına gelmez. Biz burada yasağın nedenine baş kaldırıyoruz. Benzeri gerekçelerle yukarıda saydığımız gibi birçok şeyin yasaklanabileceğini anlatmaya çalışıyoruz ve bunun karşısında duruyoruz.

(İlk 10 madde değerli hocam Erkan Şahin tarafından Tiryakinin Bildirisi (Sigara içenlere yönelen faşizme son grubuna gel) den. 11,12 ve 13. maddeler tarafımdan eklenmiştir.

7 Mayıs 2009 Perşembe

Ha bi de uzmanlar var!!!!

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, ne desek hemen ardından bi uzmana dayandırmamız gerekiyor ki lafımız havada kalmasın. Ya yemin ediyorum bi haber okudum Posta'da, şöyle yazıyordu: Suya düşen telefonun pirincin içinde bir süre bırakılmasının kurumaya yardımcı olduğunu belirten uzmanlar...!!!! Kim lan bunlar? Ben mesela bi uzman!la tanışsam, bana dese ki suya düşen telefonu pirince koy, Sİktir lan! derim. Adamın gavur parasıyla 5 peni değeri kalmaz gözümde! Sen ne biçim uzmansın lan? derim. Bana dese ki mesela; saç kurutma makinesiyle kurut, bi nebze mantıklı gelir, için için gülerim ama, adam dürüst, bizden biri diye bağrıma da basarım yani. Bunu yüzüne vurmam. 

Bu uzmanlar aslında bizim acizliğimizden türedi bu kadar. Hayata o kadar yabancıyız ki, hayatımızda olan birçok şeyin ne olduğu, nasıl çalıştığı hakkında bile bi fikrimiz yok. Ya abi, bu televizyon nasıl çalışıyor ya? Ben hala anlamadım. Biri açıklasın ne olur. Ama saçma sapan değil, yok dalgalar uçuyor, onlar antene geliyor, oradan tv ye iletiliyor, o da dalga taramayla bu dalgaları deşifre edip görüntüye dönüştürüyor, bunu da sıralı taramayla yapıyor, içindeki fosfor parçacıkları deşifre edilen sinyallerle parlıyor ve görüntü oluşuyor diye değil, bunu ben de biliyorum. Ya bu a.qmun sinyali,,, nasıl ya? anladınız mı bunu açıklayın! Şu internet neyin nesi ya? Nasıl yani? Bunu da anlatsın. 

Hadi bunların tamamını geçtim, ya olmadan yaşayamayacağımız şeyler üstüne bile bilgimiz yok. Kaçınız ev yapabilir mesela? Ben yapamam. Bunun üzerine düşünmek gerekiyor bence. Tek başımıza hayatta bile kalamazsak, bu i..ne uzmanlar herşy üstüne yazarlar çizerler a.q, biz de mal gibi dinler inanırız. Sonra bi bakmışız, bi boktan anlamadığımızdan dünyanın çivisi çıkmış! Sonra bi uzman ararız yine, bize açıklasın diye! 

İsviçreli Bilimadamları...

Gazete, televizyon, radyo v.b bilumum kitle iletişim araçlarında (ki biz bölüm kitaplarında kendilerini KİA diye kısaltırız. Biliyoruz da konuşuyoruz yani:) hep ismi geçer bu adamların. Yaptıkları bir araştırmaya göre kadınlar bilmem nedir, erkekler bilmem nedir, böcekler şöyledir, diş macunu kullanımının etkileri iyidir, kansere çaredir vsvs. Ulan kim bunlar ya; heriflerin boş vakti başlarına vurmuş diye düşünüyorum. İşleri güçleri bi şeyler araştırmak. Tamam anlıyorum bilimadamısın da, önce adam ol ya. Bi doğru dürüst yaşa, en azından yaptığın her araştırmayı bu kadar aleni gözümüzün içine sokacak şahıslarla paylaşma. Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz derler bizde, güvenimizi sarsıyosunuz valla...

4 Mayıs 2009 Pazartesi

23 Nisan

Her yıl 23 Nisan'da Anadolu'ya ya Balkanlardan ya da Sibirya'dan soğuk hava akımı gelir. (zannımca dış güçler Ulusal Egemenlik günü olduğundan bunu özellikle yapıyorlar) Bu arada olan minik yavrulara olur. Bi kere bugün Çocuk Bayramı değil mi? Evet. Peki stadyumlarda oynayan, eğlendiren kim? Çocuklar. Bence bu işte bi terslik var.

28 Nisan 2009 Salı

Burçlar Neyin Simgesi?

Merhaba; bugün burçlar üzerine yazasım geldi, kendimi tutamadım yazıyorum. Bildiğiniz üzere burçların kişiliğimizi etkilediğine yönelik inanılmaz bir önyargı var. Bu o hale geldi ki, burcunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diyenler bile türedi. Anlamadığım şu; bir insanla tanışıyorsunuz. Kız yada erkek farketmez. 20'li yaşlarında. Bu insan hayatı boyunca aşık olmuş, reddedilmiş, mutlu olmuş, hayalkırıklıkları yaşamış, kimi istediğini yapmış, kimisinin yanından geçememiş, ağlamış, gülmüş, güldürmüş...vs. ama bu kişi boğa burcuysa ona ne diyoruz: Boğalar sexe inanılmaz düşkündür! Sen busun. Yaşadığın bu kadar şeyin bi önemi yok! 

Yapmayın bunu ya........ 

22 Nisan 2009 Çarşamba

Behiç Erkin




Bugün Serkan Gündoğan arkadaşımla pek de akıl karı olmayan bir eyleme imza attık. Behiç Erkin'in mezarını ziyarete gittik. Behiç Erkin'in anıt mezarı Enveriye İstasyonunun yakınında, Eskişehir Neo Alışveriş Merkezinin karşısında bulunuyor. Tek başına ama bakımlı, temiz bir anıt mezar yapılmış kendisine. Gittik, demirlerle çevrili mezarın kapısının kitli olması nedeniyle binbir güçlükle demirlerden zıplayıp, onun hakkında anıt mezarda yazılanları okuduk. Daha sonra bu değerli insanın ruhuna birer fatiha okuyup mezarında ayrıldık.

Behiç Erkin, biz gençlerin örnek alması gereken ve daha da önemlisi, Dünya'nın saygı duyması gereken bir kişilik olarak karşımızda dururken, çoğumuz kendisini tanımıyoruz.(ekşi sözlükte adını yazdığınız zaman neyazıkki karşınıza sadece bir sayfa çıkacaktır) Açıkçası, ben de kendisini o kadar iyi tanımıyordum. Serkan sayesinde kendisiyle tanışmış oldum, ve böyle bir insanın ismini daha önce hiç duymadığım için derin bir üzüntü duydum.

Behiç Erkin hakkında biraz bilgi vermeye çalışayım.Yaptığı hiç bir iş azımsanamayacak olduğundan, wikipedi'de kendisi ile ilgili verilen bilgilerin tamamını buraya aktarıyorum. Umarım telif haklarıyla ilgili bir suç işlemiyorumdur. Tüm ziyaretçilerimizin bu yazıyı okumasını temenni ediyorum ve okuyanlara kısa bir dipnot da ben eklemek istiyorum. Schindler'in Nazilerden kurtardığı yahudi sayısı 1100. Behiç bey, 20bine yakın yahudiyi kurtarıyor buna karşılık. Schindler dünyaca üne bir filmle kavuşmuşken, Behiç Bey'e hiç bir yerde değinilmemesi sizce de garip değil mi?

Behiç Erkin, 1876 İstanbul doğumludur.
Çanakkale Savaşları sürecinde Miralay Behiç Bey'in savaşın kazanılmasında büyük payı olmuştur. Cepheye asker ve mühimmat sevkiyatını düzenli bir şekilde yapmayı başarmış olan komutandır. Bu sebepten dolayı Çanakkale'yi savunan Türk Kuvvetleri'nin Komutanı Mareşal Liman von Sanders, Alman İmparatoru'na Behiç Bey'in Alman Devleti'nin en üstün mertebedeki nişanı olan "1. dereceden Demir Haç Madalyası" ile onurlandırılmasını teklif etmiş ve bu öneri Alman İmparatoru tarafından kabul edilerek, 29 Mart 1918 günü Behiç Bey'e daha önce 2. dereceden verilmiş olan Demir Haç Madalyası'nın bu defa 1.dereceden olanı verilmiştir1918 senesinde Azerbaycan'ın ilk düzenli ordusunu kurmakla görevlendirilmiş ve Gence'ye giderek Azerbaycan Jandarma Teşkilatını kurmuştur.
Behiç Bey, Kurtuluş Savaşı'nın da en önemli kahramanlarından biridir. Türk Ordusu'na hareket kabiliyetini sağlayan demiryollarının başındaki komutandır. Osmanlı Devleti döneminde demiryolları konusundaki tek eseri yazmış olması ve 1903 senesinden başlayarak Şimendifer Hat Komiserliği ve İkmal Şube Müdür Yardımcılığı gibi tecrübelere sahip olmasından dolayı tüm cephelere asker, silah ve erzak sağlamakla görevlendirilmiştir. Bu görev kendisine Mustafa Kemal Atatürk tarafından bizzat teklif edilmiştir. Mustafa Kemal yakın arkadaşı Behiç Bey'e teklifi yaparken bu görevin müstakbel zaferdeki en önemli rollerden biri olduğunu açıkça belirtmiştir:
"Ben cephelerde ne yapılacağını biliyorum, ama ordumuzun cephelere süratle nasıl sevk edileceğini bilmiyorum, bu şimendiferlerin işin ehli biri tarafından idare edilmesi ile mümkün olabilir, buna ancak siz muvaffak olabilirsiniz, siz şimendiferlerle cephelere askerleri sevkedin ki, ben de cephelerde muvaffak olabileyim" Behiç Bey görevi üstlenirken tek bir şart öne sürmüştür: İşine kimsenin karışmaması. Mustafa Kemal bu şartı kabul eder.
Behiç Erkin'in Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasındaki en önemli pay sahibi komutanların başında yer almasını, kendisine Büyük Taaruz başladığı dakika Ankara'dan Nafıa Vekaleti'nden gelen şu telgraf en iyi şekilde açıklamaktadır:
"İşbu dakikadan itibaren bütün millet fedakar şimendifercilerimizi Allah'tan sonra kahraman ordumuzun yegane muin-i zaferi* olarak görmektedir" (* zaferin en büyük yardımcısı)
Behiç Bey, Kurtuluş Savaşı'ndaki önemli rolü ve başarılarından dolayı hem "T.B.M.M. Takdirnamesi" hem de "İstiklal Madalyası" ile onurlandırılır.
Soyadı Kanunu ile "Erkin" soyadı Behiç Bey'e Atatürk tarafından bizzat ve yazılı olarak verilmiş ve Behiç Bey bu şerefe sahip sayılı kişilerden biridir. Atatürk'ün yakın arkadaşına bu soyadını neden uygun gördüğü Erkin kelimesinin anlamında gizlidir:
"Her şart altında kendi doğru kararını verebilen, müstakil fikirli"
Behiç Erkin, Kurtuluş Savaşı'nda demiryollarını işletmeyi başararak, bu işi sadece o güne kadar Osmanlı'dan imtiyazlı yabancı şirketlerin değil, Türklerin de yapabileceğini ispatlamış, ve böylece "Türk'ler demiryollarını işletmeyi beceremez" önyargısını tarihe gömmüş, ayrıca yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde demiryollarının yabancı şirketlere geri verilmesini engelleyerek, millileştimesini sağlamış olan kişidir. Bir başka deyişle, Türkiye'de demiryollarının isminin Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları olmasını sağlamış kişidir. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti'nde demiryollarının kurucusudur. Bu yüzden bir çok kaynakta "Demiryollarının Babası", "Türk Demiryolcu Sektörünün Babası" şeklinde anılır. 1920 Temmuzundan itibaren başladığı ve 6 yıl sürdürdüğü Genel Müdürlük dönemi, Bayındırlık Bakanı olması ile sona erer.
1926-1928 yıllarında Nafıa Vekili (Bayındırlık Bakanı) olduğu dönemde yine bir çok ilke imza atarak Atatürk'ün önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlam temeller üzerinde oturtulmasına büyük katkıda bulunmuştur. Demiryollarının millileştirlmesi, demiryolları işletme lisanının 50 yıl sonra ilk defa Fransızca'dan Türkçe'ye çevrilmesi, ilk kamu müzesini kurması, özerklik kavramını Türkiye Cumhuriyeti'nde uygulayan ilk kişi sıfatıyla, daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi adını alacak Mühendis Mektebi'ne özerklik vermesi, üniversite derslerini Türkçe'leştirmesi, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın fikir babalığını yaparak resmiyet kazandırıp kurulmasını sağlaması ve M.İ.T.'in kurucu kararnamesine Atatürk'le beraber imzasını koyması, Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk resmi yardımlaşma sandığını, yani Emekli Sandığı'nı kurması gibi bir çok önemli ilkin altında Behiç Erkin'in imzası bulunmaktadır.
Atatürk "Onuncu Yıl Marşı" yazılırken tek bir dizeye müdahale ederek silmiş "yurdun her bir tepesinde dumanlar tütüyor" dizesi yerine "demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan" dizesini yazmış ve Behiç Bey'e hitaben "sizin emeğiniz bu şekilde daha iyi dile getiriliyor" demiştir.
Tarihte Atatürk'ün yakın arkadaşı ve silah arkadaşı olarak bilinen Behiç Erkin'in gerek Çanakkale Harbi'nin lojistiğini, gerek Kurtuluş Savaşı'nın lojistiğini, o yokluk günlerinde, Turgut Özakman'ın deyimi ile "bir lojistik mucizesini" nasıl başarı ile idare edip gerçekleştirdiğini ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasındaki, sağlam temeller üzerine oturtulmasındaki payını, emeğini torunu Emir Kıvırcık, dedesinin Inkilap Tarihi Müzesi'ndeki tam 61 yıl boyunca gün gün tuttuğu toplamı 960 defter olan günlüklerinden derleyerek "Cepheye Giden Yol" isimli kitapta özetlemiştir.
Büyükelçiliği [değiştir]

Kariyerinin son aşamalarında Behiç Erkin önce Budapeşte Büyükelçiliği yapmış (1928-1939), sonra da kendisini yeniden bir savaşın ortasında bulmuştur. 1939 yılında Türkiye'nin Paris Büyükelçisi olarak Fransa'ya atanır ve göreve başlar. Bu görevinde de tarihte eşi ender görülen bir insanlık görevinin altına imza atacaktır bu defa.
Nazi işgali altındaki Fransa'da görev yaparken, tüm Yahudilere iş bıraktırırılıp, toplama kamplarına sevkedildiği günlerde (hiçbir ülke büyükelçisinin yapmadığı şekilde) Fransa'daki Türk Yahudilerine bu işlemi kimsenin uygulayamayacağını dile getirip, 20.000'e yakın Türk ve Türk olmayan Yahudiye Türk pasaportu vererek hayatlarını kurtarmıştır. [3] [4]
Ayrıca pek çok Yahudi için, Bu ev/işyeri bir Türk'e aittir şeklinde belge hazırlatarak toplama kamplarına gitmekten kurtarmış, gönderilenler ise elçilik ve konsolosluğun insanüstü çabalarıyla bir süre sonra tek tek bu kamplardan geri alınmıştır. Yahudi asıllı Fransa eski Başbakanı Leon Blum bile Naziler tarafından toplama kampına atılan oğlu için Behiç Bey'e başvuracak ve Behiç Bey bir Fransa Başbakanı'na bile yardım eli uzatacaktır ve Leon Blum'un oğlunu, arkadaşları ile beraber temerküz kampından kurtarılmasını sağlayacaktır. Fransa eski Başbakanı Leon Blum'um Behiç Bey'e teşekkür mektubunun orijinali, Ankara Üniversitesi, "Dil,Tarih ve Coğrafya Fakültesi" içindeki Inkilap Tarihi Müzesi'nde saklanmaktadır.
Behiç Bey ve mesai arkadaşları inisiyatif kullanarak ve kendi hayatlarını tehlikeye atarak işbirlikçi Vichy Hükümeti ve Başkan'ı Laval ile Avrupa'daki bütün Yahudilere "nihai çözüm" diye tanımladığı, soykırım yapmak için gözü dönmüş Hitler'in, Nazi Almanyası'na karşı gelerek 20.000'e yakın Yahudiyi soykırımdan kurtarmıştır.
6.000.000 yahudi soykırıma uğramak üzere bilmedikleri bir istikamette raylar üzerinde trenlerle Auschwitz'e doğru yol alırken, Behiç Erkin 20.000'e yakın Yahudiyi aynı rayların ters istikametinde, hem de Almanya toprakları üzerinden yaşama, yani Türkiye'ye göndermeyi başarmıştır.
Behiç Erkin'in insanlık adına Yahudilere yaptığı yardımların haberi Atlantik'in öbür yakasındaki Amerika'ya dahi ulaşmıştı: 17 Haziran 1943 tarihinde Washington Post gazetesinin başlıklarınından biri şöyleydi "Büyükelçi'nin suçlandığı aktivitelere kuvvetli Nazi engellemesi".
Behiç Erkin'in tarihte eşine ender rastlanacak bu insanlık dersi, torunu Emir Kıvırcık tarafından "Büyükelçi" isimli kitapta anlatılmıştır. Bizzat kaleme aldığı anıları ise yayımlanmayı beklemektedir. [5]. İsrail Yad Vashem Vakfı'nın "Milletler içinde Adil Kişiler" (Righteous Among the Nations) resmi listesine alınması için başvuru 2007 yılında yapılmıştır.

20 Nisan 2009 Pazartesi

Çay

Çay bence insanoğlunun en büyük buluşlarından biridir. Çay, dostluğa, muhabbete duyulan özlemin maddi yansımasıdır. Ne zaman bir yerde yalnız çay içen birini görsem,içim burkulur. Çay; günde en az 10 bardak demli ve şekersiz içilesi bir muhabbet şırasıdır.

Kuru Üzüm


Çocukluğumuzda namaz vakitleri camiye gidip gelen sakallı dedeler vardı, ceplerinde daima kuru üzüm taşıyan. O kuru üzümü mahallede oynayan çocuklara cömertçe dağıtan. Şimdi onlar neredeyse, hepsi kayboldu gitti, kuru üzüme hasret kaldı şimdiki çocuklar. 

Geçen okula giderken sigara almak için bir bakkala girdim. Levent Kılınç hocamızın ''Meslekte Kırk Yıllıklar'' adlı fotoğraf sergisinde yer alıyordu bu bakkal amca. Kasanın yanında küçük kuru üzüm poşetleri duruyordu. Bir poşet aldım o günleri anımsayarak. Okula daha girişte güvenlik görevlilerine ikram ettim, gülümsediler. Okulda dağıtabildiğim kadar arkadaşa dağıttım bu kuru üzümden ama tıpkı o yaşlı dedeler gibi; poşet cebimdeydi. Elimi poşete atıp biraz kuru üzümü yumruğumun içine alıp, arkadaşıma avucunu açmasını söylüyordum. Yumruğumu avucunun üstünde açıp kuru üzümleribırakıyordum onun avucuna. Karşılığı sıcacık, samimibir gülümseme: Mutluluk! 3 yıldır tanıdığım bu insanları hiç bu kadar yalın bir mutluluk içinde görmemiştim. Ben de mutlu oldum onlarla ve ara ara kuru üzüm dağıtmaya karar verdim...

Babamın Yardıma İhtiyacı Var Gibime Geliyor

Geçenlerde pislikten kokan odamı derledim, topladım, temizledim. Babam ara ara odaya girmek suretiyle beni motive etti. -Bak odanın havası değişti, ben sana ne zamandır diyorum topla bi temizle, tozunu al diye. Bu gece bak bakalım nasıl rahat nefes alacaksın deyip durdu. Buraya kadar herşey normal de, işim bittikten sonra odaya girip, kapımın arkasına asılı kıyafetleri eliyle bana göstererek:-oğlum şunları da dolaba kaldırsan, bunların boyası bile içerinin havasını etkiliyor, odayı bunaltıyor demesi.... Daha sonra bu söylediğini hatırlatıp- baba sen dediğine gerçekten inanıyor musun? dediğimde,-Ben ciddiydim demesiii...

Atm Tripleri



Atm'de bir önümdeki kişiye sıra geldiğinde, şifresini girmezden önce kafasını hafifçe arkaya çevrip, gözlerini yana kaydırabildiği maksimum açıdan bana tedirgin bakışından sonra, vücudunu numaratöre siper ederek şifresini girmesinin; parasını beklerken de parmaklarını ATM'ye dokundurarak ritm tutmasının, tuttuğu ritmle bir ileri bir geri sallanmasının, parasını çekince de bana yine göz ucuyla bakıp, havalı bi şekilde parasını cebine koyup gitmesinin, yani bütün bu triplerin bir anlamı var mı? Kendi üstüme alınmam gereken bir durum mu bu? Anlayamadım...

Geçenlerde Rektör Bana Dokundu!!!!

Evet, bu olay tamamen gerçektir! Geçenlerde bir çekime gitmiştim. A.Ü rektörü Fevzi Sürmeli oradaydı. Bir magazin muhabiri gibi onu takip ediyordum. Nereye gitse peşinden koşturuyordum. Derken misafirler gitti, rektörümüz de çekim mekanından ayrılacak oldu! İşte bu sırada, yani ayrılırken, omzuma hafifçe dokunup- kolay gelsin evladım, öğrencilerden de görüntü alalım. dedi. Cumhurbaşkanı tarafından atanan birinin omzuma hafifçe temas etmesi bende garip duygulara yol açtı, tarif edemiyorum efenim. Paylaşayım istedim

Birisi Anneme Kredi Kartından Yapılan Harcamaların Ödendiğini Anlatsın

Benim annem, ne zaman Tv'de bir kredi kartı reklamında, bedava bonus, para puan, bedava tatil laflalarını duyacak olsa hemen babamı paralamaya başlar. -Şu kredi kartını bana versen de, biraz alışveriş yapsam, birlikte bedavadan tatile gitsek diye. Ya ne olur biri yardımımıza koşsun, son 5 senedir ona anlatamadık!Biri anneme harcanan paraları ödediğimizi, ödeyeceğimizi, tatile gideceksek bile kendi paramızla gitmemizin daha hesaplı olacağını anlatsın ya! 

Atm'de işlem yapan kızlar üzerine...


Ya ben ne zaman atm'de bi işlem yapacak olsam, önümde en az 4-5 kişi olur. Bu 4-5 kişiden en az ikisi kız olur. İşte bu kızlar, nedendir anlamam, atm'de bir insan evladının kalabileceğinden daha uzun süre kalırlar. Onların işlemleri daima uzun sürer. Kartı en az 2 kez çıkarıp tekrar takarlar. Anlamaz gözlerle etraflarına bakarlar. 
Acaba atmlerde bir kamera var da, oradan bu hatunları izleyen birisi mi var? Yoksa atm bu kızlarla biraz daha birlikte olabilmek için onların işini yavaştan mı alıyor? Daha da acıklısı, bu kızların hepsi teknoloji özürlü mü? Neden, çok merak ediyorum? Neden kızlar atm'de 3 erkeğin geçirdiğinden daha fazla zaman geçiriyorlar?

Mevsim Normalleri Üzerine Bir Sorgulama!


Efendim, yaş itibariyle star tv'nin yayın hayatına başladığı günü net olarak hatırlıyorum. Trt gibi, güzide bir kanalı siyah beyaz izleme şerefine de nail oldum.(Yanlış anlaşılmasın, Trt'nin yayını renkliydi, ancak bizde onu renkli izleyecek kabiliyete sahip bi Tv yoktu)  O günlerden bu güne tv hayatında değişen çok şey oldu. Ama bir şey var ki, hiç değişmedi!

Hem Trt'de hem de diğer Tv kanallarında ortak olan bi'şey var. Hala da bu ortaklık devam ediyor. Neden hava durumu sunulurken, hava sıcaklığı  ya mevsim normallerinin üzerinde, ya da altında olur? Birisi bana bunu açıklasın! Hava sıcaklığı hep mevsim normallerinin üstünde ya da altında ise, bu normaller o kadar normal midir? Bu normali kim belirlemiştir? Hadi bir hata yaptınız! Normalleri yanlış belirlediniz! Neden ısrarla bu yanlış olan normalleri hala normal kabul ediyorsunuz! Açıklayın ya, n'olur, geberecem merakımdan! Bu bir tek benim derdim mi yoksa?

Başlarken...

Geçenlerde bir arkadaşımın facebook iletisinde blog adresini gördüm. Merak edip girip, okudum. Çok hoşuma gitti. Dedim ki, _Hacı sende de cevher var, neden sen de girip bir blog oluşturmuyorsun? İnternet o kadar kısıtlı,, o kadar dar bir alan ki, bana ihtiyacı var. İnsanlara bir faydan olsun, herkes senin bilgi birikiminden faydalansın, google sana imrensin. İşte bu kaile ile oluşturuluyor bu blog. Tavsiyem, kendinizi fazla kaptırmayın. Bilgisayar başında saatlerce beklyip yeni bilgilerin gelmesine bel bağlamayın. Zira; hevesle başladığım nice işler vardır ki, yarım kalmıştır. Mamafih, bu ne demek la!  Hep kullanmak istemiştim, bi türlü yeri gelmemişti. Evet, şimdi günlerdir kafamda oluşturduğum hikayeleri anlatmaya başlayayım.... Sevgiyle kalın efenim...